Friedrich Engels
Friedrich Engels, 1820’de Prusya’nın Romanya Eyaleti'ne bağlı Barmen Kenti'nde doğdu. Fabrikatör bir ailenin çocuğu olan Engels, liseyi bitiremeden bir ticarethanede çalışmaya başladı ve aynı süreçte bilimsel, politik eğitimine devam etti. Hegel Doktrini'nden etkilenmesine rağmen, onun idealizmini reddetti ve materyalist oldu.
Engels’in İngiltere Manchester işçilerini yakından tanıması, sosyalizmin eyleme aktarılması düşüncesinin onda olgunlaşmasına neden oldu. Buradan hareketle "İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu" adlı eserini yazdı. Engels ve Marx, birlikte, "Komünist Manifesto"yu yazdılar. Manifesto, bütün dünya işçilerini birleşmeye ve mücadeleye çağırır.
Engels, sosyalizmin kurucularından biri olmanın yanısıra kararlı bir militandır da. İşçilerin örgütlenmesi mücadelesi ve taktikleriyle yakından ilgilenmiştir. Yine "Ailenin, Özel Mülkiyetin, Devletin Kökeni", "Doğanın Diyalektiği" gibi eserlerle doğa ve toplumun gelişimine ait materyalist görüşler ileri sürmüştür. 1895 yılında ölmüştür.
Adam Smith
İskoçyalı ekonomist ve filozof olan Adam Smith (1723-1790), Glasgow ve Oxford Üniversitelerinde öğrenim görmüş ve daha sonra Glasgow Üniversitesi’nde ahlak felsefesi profesörü olmuştur. Çok geniş sahaya yayılan çeşitli yazıları vardır. Ekonomi, bunlar arasında en önemlisidir.
Ekonomi örgütü hakkındaki görüşlerini etkileyen, doğal hukuka ilişkin inancıdır. Doğal olaylarda bir düzen mevcuttur; bunu gözlem ve ahlâk hissi ile tespit etmek mümkündür. Sosyal örgüt ve pozitif hukuk, bu düzene karşı çıkacağına, ona uymalıdır.
Smith’in 1776 yılında yayınladığı "Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations" adlı kitabı, üretim ve gelir dağılımı teorisini içermekte ve bu prensiplerin ışığında geçmişi değerlendirmektedir. Politika uygulamalarına da yer verdiği bu kitapta üzerinde önemle durduğu konu ekonomik büyümedir.
Büyümenin itici gücünü, işbölümü oluşturmaktadır. İşbölümü, üretim artışına, teknik ilerlemeye ve sermaye birikimine yol açmaktadır. İşbölümü, mübadele gerektirmekte ve piyasanın büyüklüğü tarafından sınırlanmaktadır. Her insan başkalarının elindeki malları arzu ettiği, çıkarlarına göre hareket ettiği için mübadele meydana gelmektedir. Büyümeyi sağlayan diğer bir unsur sermaye birikimidir. Büyümenin başarılı olması için toplumsal, kurumsal ve hukuksal çerçevenin doğru yapıda olması gerekmektedir.
Smith’e göre doğal hürriyet sisteminde her insan kendi çıkarlarını izlerken, istemeden toplumun çıkarını da sağlamaktadır. Aslında Smith, tam rekabet sistemine güvenmekte ve bu sistemin, kaynakların optimum dağılımına yol açacağına inanmaktadır. Laissez-faire sistemini savunmasına rağmen, devlet müdahalesinin gereğine de yer vermekte, yeni kurulan sanayilerin gümrük tarifesiyle himayesine ve devletin üç ana fonksiyonu olan emniyet, adalet ve altyapı yatırımlarına ağırlık vermektedir.
Büyümenin dışında Smith, mikroekonomik sorunlar üzerinde de durmuştur. Ona göne fiyatları tayin eden üretim maliyetidir. Rant, fiyatı tayin etmemekte, rant fiyat tarafından tayin edilmektedir.
Smith, ücretleri açıklamak için çeşitli teoriler öne sürmüştür. Ücretlerin asgari geçim düzeyinde oluşması bunlardan biridir. Smith’e göre kâr, zamanla rekabet ve kârlı işler bulma güçlüğü sonucunda düşecektir.
Merkantilist ve fizyokrat düşünce sistemlerine karşı çıkan ve dış ticareti savunan Smith’in en önemli teorik katkısı, tam rekabet altında kaynakların optimal etkin dağılımı hakkında ilk analizi geliştirmiş olmasıdır. Smith’den önce ekonomik tartışmalar vardı, Smith’den sonra ise insanlar ekonomiyi tartışmaya başladı
Jean-Baptiste Colbert
1619-1683 arasında yaşamış Fransız siyaset adamı. Bir kumaş tüccarının oğlu olan Colbert, başbakan durumundaki Kardinal Mazerin'in hizmetine girdi. 1654'te kraliçenin katibi oldu. Daha sonra XIV. Louis'nin Maliye Bakanlığı'na getirildi. Yapılan yolsuzlukları ortaya çıkartıp bu konuda mahkeme ve mali danışma kurulu oluşturdu.
Fransa'da sanayi ve ticaretin gelişmesine önemli katkılar yaptı. Dokuma fabrikaları kurdu, vergi işlerini düzene soktu, sigortacılıkla ilgili daireler oluşturdu ve yasalar çıkardı. Böylece burjuva sınıfının yükselmesi ve kurumsallaşmasında önemli rol oynadı. Özellikle vergi uygulamalarıyla halkın tepkisini çekti. Colbertizm diye anılan pratik bir ekonomi sistemi geliştirdi
John Maynard Keynes
1883-1946 yılları arasında yaşamış İngiliz ekonomist. Cambridge Üniversitesi'nde matematik öğrenimini tamamladıktan sonra, bir yıl da A. Marshall ve A. C. Pigou'dan ekonomi dersleri aldı. Bir süre İngiliz Hazinesi'nde çalıştı. Daha sonra Cambridge'de öğretim üyesi oldu. I. Dünya Savaşı'nda yeniden Hazine'ye döndü. Savaş sonunda toplanan Paris Barış Konferansı'na İngiltere Hazinesi'ni temsilen katıldı. Ancak, Almanya'nın savaş tazminatı ödemesinin uluslararası ekonomik sisteme zarar vereceği tezini kongreye kabul ettiremeyince bu görevinden alınarak Cambridge'e döndü.
Savaştan sonra, ailesinden kalan mirasla mali spekülasyonlara giren ve buradan büyük bir servet kazanan Keynes, çeşitli firmalara mali danışmanlık yaptı. 1929'daki ekonomik bunalım ertesinde, ekonomiyle ilgili görüşlerini topluca koyduğu The General Theory of Employment, Interest and Money (İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi) eserini yayımladı.
II. Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararasında kurulacak ekonomik ilişkilerin belirlenmesi amacıyla yapılan toplantılara katıldı. 1944'de Bretton-Woods Konferansı'nda İngiliz heyetinin başkanı olarak, ABD tezine karşı İngiliz tezini savundu. 1946'da Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) ilk toplantısına katıldı. Çalışmaları sonucu adıyla anılan ekonomi okulunu kurdu.
Thomas Robert Malthus
1766-1834 yılları arası yaşamış İngiliz ekonomist. Cambridge Ünivesitesi'nden mezun olan Malthus, bir süre İngiliz Kilisesi'nde papazlık yaptı. 1798'de An Essay on the Principle of Population (Nüfus İlkesi Üzerine Bir Deneme) adlı eserini bu görevdeyken adsız olarak yayımladı. 1804'te East India College'a Tarih ve Politik Ekonomi Profesörü olarak atandı ve ölünceye kadar burada kaldı.
Toplum mutluluğuna ilişkin sınırsız umutların, nüfus artışı ile her zaman maddi üretim artışını geçeceği için boşuna olduğunu ileri sürdü. Nüfus artışı denetim altına alınmadığı taktirde geometrik olarak artarken, yaşamı sürdürecek maddi üretim aritmetik olarak artacak ve sonuçta açlık, savaş ve hastalık ortaya çıkacaktır. Ancak kendi kendini sınırlama, bu artışı denetim altına alabilir.
Malthus'un nüfus teorisi, arkadaşı D. Ricardo ve onu izleyen iktisatçıların sistemleri içinde sayıldı. Ekonomik iyimserlik konusunda bir fren görevi gören bu teori, işçilerin ücretlerinin yaşamı sürdürecek en az düzeyde tutulmasına yardım etti. Sanayi toplumlarının ortaya çıkışı, Malthus'un teorisini büyük ölçüde çürüttü. Bu toplumlarda ulusal gelir, nüfus artışından daha hızlı arttı.
Ailenin büyüklüğü, doğum kontrolüyle isteğe göre belirlenebilir. Aşırı tasarrufun üretim etkisini yokettiğini savunan Malthus'a göre bir ulus, refahını en üst düzeye çıkartmak için üretim gücü ile tüketim arzusunu dengelemelidir. Malthus'un yaklaşımı ölümünden sonraki bir yüzyıl boyunca ekonomik düşünce ve politikayı etkiledi.
Karl Marx
Marx’ın çocukluğu ve gençliği Napolyon sonrası Avrupa’dan Fransız Devrimi’nin tüm izlerini silmeye uğraşan reaksiyoner Kutsal İttifak döneminde geçti. Aynı dönemde Almanya’da Fransa’daki Temmuz devriminin yeni bir ivme kazandırdığı liberal bir hareket vardı. Bu hareketin önderliğini Ludwig Börne ve Heinrich Heine gibi şairler üstlenmişti. 1830’ların sonuna doğru bu hareket, Genç Hegel’cilerin ortaya çıkmasıyla daha da radikalleşti.
Marx, Berlin Üniversitesi’nde hukuk ve felsefe eğitimi görürken bu grupla ilişkiye geçti. Onlar arasında en genç üye olmasına karşın kısa zamanda “yeni bir Hegel” olarak görülmeye başladı. Hegel felsefesinin diyalektik metodunu kullanmasına rağmen, Hegel’in tutucu öğretisini tamamen tersine çevirdi. Bu yöneliş, daha 1841’deki doktora tezinde bile görülür.
Marx’ın bu radikal demokrasi yönelimi, onun Fransız, İngiliz ve ABD devrimlerini incelemesine neden oldu. Biraz da daha o zamandan bir komünist olan Engels’in etkisiyle komünist oldu.
O döneme kadar komünist ve sosyalist düşünce, sistemin tutarlı bir eleştirisini yapmış ve bunun üstüne rasyonel bir alternatif sunabilmiş değildi. Sosyalist düşüncede bir yandan ütopyalar, bir yandan ücret artışlarını ve daha iyi yaşam şartlarını hedefleyen reformcu, sendikalist görüş egemendi. Marx o zamana kadar başarılamamış bir çabaya girişti. Hegel’in yaptığını, onun düşüncelerini, metodunu tepetaklak ederek ya da “ayakları üstüne oturtarak” yeniden yaptı: Aristo’dan bu yana tüm toplumsal bilginin eleştirel bir sentezi.
Tarihsel ve çağdaş olayları rastlantısallıktan kurtaran ve zorunlu bilimsel kuralların işleyişi ile açıklayan “tarihsel materyalist” yöntemini geliştirdi. Buna dayanarak mevcut sistemin bütün bir eleştirisini yaptı. Buradan kalkarak, gelecek toplumun genel ilkelerini öne sürdü. Bu toplumun şimdiki toplumdan zorunlu olarak doğmasına neden olacağını öne sürdüğü güçlerin işleyişini açıkladı.
Birçoklarının sandığı gibi sosyalizmi, kaçınılmaz olarak kendiliğinden gerçekleşecek bir kehanet gibi görmedi. Ona göre sistemin kuralları bir noktadan sonra toplumsal gelişmeye set çekmeye başlamıştır. Gelişmenin doğurduğu sosyal güçler (işçi sınıfı) düşmanı olan eski rejimin güçleri ile mücadele edecektir. Gelişme süreci, işçi sınıfının güçlenmesini sağlamaktadır. Eğer bu sınıf kazanırsa, sosyalizm ile toplumsal gelişmenin hızı artacaktır; bu bağlamda Marx, “ya sosyalizm, ya barbarlık” demiştir.
Marx, bu zor teorik çabasında Hegel felsefesi yanında, Fransız ütopik-sosyalist düşüncesi ve İngiliz ekonomi-politiğinden yararlanmıştır. Bu teorik çalışmasında en büyük sorunu, parasızlık ve oldukça vaktini alan politik çalışmalarıydı. Marx, 1. Enternasyonal’in kurulup gelişmesinde en önemli rolü oynamış kişiydi. Sürekli her ülkeden birçok işçi ve aydınla görüşüyor, akıl veriyor, çeşitli dernek, sendika ve partilerin çalışmalarını yönlendiriyordu. Düzenli bir gelirinin olmaması dışında gazetelere muhabirlik gibi işlere vakit harcaması gerekiyordu.
Politik aktiviteleri, adının dünya çapında tanınmasını sağlamıştı. Birçok hükümet, “kızıl doktor” diye adlandırdıkları Marx’tan korkuyor ve Marx bu yüzden, bir ülkeden diğerine sürekli dolaşmak zorunda kalıyordu. Bütün bu engellere rağmen 30 yaşına gelmeden kendi düşünce sisteminin ana hatlarını açıklayan belli başlı eserlerini yazmıştı: Kutsal Aile (1845), Alman İdeolojisi (Engels’le beraber) (1845-46), Felsefenin Sefaleti (1847), Komünist Manifesto (1848).
Bunlara ilk kez 1932’de yayınlanan bitmemiş eseri "Ekonomi ve Felsefe El Yazmaları" (1844) eklenmelidir. Kutsal Aile, Genç Hegel’ciliğin bir eleştirisidir. Felsefenin Sefaleti ise Proudhon’un Hegel yorumunun eleştirisidir. Komünist Manifesto, Uluslararası Emekçiler Birliği’nin (1. Enternasyonal’in) ideolojisi ve programı niteliğindeydi.
1859’de “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” yı yazdı. Burada klasik okulu eleştirel bir gözle irdeledi. Bu eser, onun ekonomi politik alanındaki çalışmasının ilk önemli ürünüdür.1845’te Feurbach Üzerine Tezler adlı eserinde, felsefenin görevinin dünyayı salt açıklamak değil, aynı zamanda değiştirmek olduğunu savundu.
Özgürlük zorunluluğu bilmekten ibaretti. Ama insanın bu bilgisi arttıkça, zaman içinde zorunluluğun sınırlarını geliştirip nesnel gerçekliği değiştirebilirdi ve değiştirmeliydi. Dünyanın nasıl işlediğini bilirsek onu değiştirebilmemiz de mümkündü.
1850’lerden sonra bir dizi somut politikaya yönelik eserler verdi. Fransa’da Sınıf Mücadeleleri (1850), Louis Bonaparte’ın 18. Brumaire (1852), 18. yüzyılın Gizli Diplomatik Tarihi (1856), Bayvogt (1866), 1. Enternasyonal’e Hitap (1864), Fransa’da İç Savaş (1871), Gotha Programı'nın Eleştirisi (1875).
Tüm bu eserlerinde ortak iki nokta, çarpıcı bir üslup ve tarihsel materyalist yöntemin kullanılışıydı. Bu yöntem, o zamana dek yapıldığı gibi toplumsal ya da doğal olayları doğaüstü güçlere ya da metafizik nitelikli varsayımlara gerek duymadan açıklayabiliyordu.
1857-1858 arası en ünlü eseri Kapital’in taslağı niteliğindeki “Grandrisse ...”i yazdı. 1959’da yine bir deneme niteliğinde Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’yı yazdıktan sonra 1861-1863 arası Artık Değer Teorileri’ni yazdı. 1867’den 1879’a kadar Kapital’in üç cildini tamamladı. Sağlığının yorucu çalışmalardan bozulmuş olması nedeniyle eserini tamamlayamadı
David Ricardo
1772-1823 yılları arasında yaşayan ünlü İngiliz ekonomist. 1787'de borsa bankerliği yapmaya başlayan Ricardo, 1799'da Adam Smith'in An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations (Ulusların Zenginliği) adlı kitabını okuduktan sonra ekonomiyle ilgilenmeye başladı. 1814'te borsa bankerliğini bırakıp tüm zamanını ekonomi üzerine çalışmaya ayırdı. 1817 yılında ünlü eseri On the Principles of Political Economy and Taxation'ı (Siyasal Ekonomi ve Vergileme İlkeleri Üzerine) yayımladı.
Ricardo, Klasik İktisat Okulunun kurucularından ve en önemli temsilcilerinden biridir. Ricardo'ya göre ekonominin temel sorunu, gelirin bölüşümünü düzenleyen yasayı ortaya koymaktır. Toplumsal hasıla; rant, kar ve ücret olarak toprak sahipleri, girişimci ve işçiler arasında bölüşülür. Bölüşüm sorunu ekonomik büyüme teorisiyle içiçedir.
Ricardo'nun uzun dönemli büyüme teorisi, kar oranlarının giderek düşeceğini ve ekonominin sonunda tam bir durgunluğa ulaşacağı sonucuna varıyordu. Ona göre kar oranlarındaki düşme, toprak sahiplerinin rantlarının artması sonucunda ortaya çıkar. Ücretler ise nüfus artışı nedeniyle her zaman asgari düzeyde oluşur. Ricardo, uluslararası ticaret konusunda, karşılaştırmalı teorisi adıyla anılan bir teori geliştirdi. Bu teori, her ülkenin göreli olarak düşük maliyetlerle ürettiği ürünlerde uzmanlaşmasını öngörür.
Ricardo, değer sorunuyla da ilgilenerek değeri belirleyen şeyin, malın üretiminde kullanılan emek olduğunu savundu. O dönemde yükselmeye başlayan sanayi burjuvasını, kapitalist gelişmeye engel olmaya başlayan toprak sahiplerine karşı savundu. Oldukça soyut olan modelleri, kendisinden sonra gelen ekonomistler tarafından değişikliğe uğratıldı ya da aşıldıysa da Ricardo, ekonomi bilimini ilk kez sistemleştiren düşünür olarak önemini korudu.
Jean Baptiste Say
1767-1832 yılları arası yaşamış Fransız ekonomist. Adam Smith'in Ulusların Zenginliği adlı eserinin etkisinde kalarak ekonomiyle ilgilenmeye başladı. 1799'da hükümette görev aldı. 1803'te yayımladığı iki ciltlik Ekonomi Politiğin İncelenmesi adlı eserinde Smith'in öne sürdüğü görüşleri daha sistematik olarak açıklamıştır. 1813 yılında İngiliz ekonomisini incelemek üzere Fransız hükümeti tarafından İngiltere'ye gönderildi. 1830'da Collége de France'da siyasal ekonomi profesörü oldu.
Üretim alanında Say'ın önemle üzerinde durduğu konu, teknolojik yeniliklerin birbirini takip etmesi ve üretimde hızlı artışlara yol açması olmuştur. Say, teknolojik ilerlemeden ve üretimdeki hızlı artıştan etkilenmiş, gelecekte bütün malların fiyatı olmayan ya da çok düşük fiyata alınabilen mallar haline geleceğini düşünmüştür.
Say, bir malın kıymetini, üretimi için gerekli emek miktarı ile belirleyen görüşe karşı çıkmıştır. Herşeyden önce, üretim sadece emek ile değil, fakat emek ile birlikte başta toprak olmak üzere doğal kaynakların ve kapitalin kullanımını gerektirir. Böylece Say, 19 yy. ekonomi literatüründe gelenek haline gelen emek, toprak ve kapital üçlüsünü ortaya koymuştur. Bir malın kıymetini bu nedenle, üretimi için gerekli emek miktarı değil, o malın tüketiciye sağladığı fayda belirleyecektir. Üretimi, fiziksel ürün üretimi olarak değil, fayda üretimi olarak tanımlamak gerekir. Bu şekilde Say, marjinal fayda teorisine çok yaklaşmıştır.
Say, asıl olarak mahreçler yasası adıyla bilinen ekonomi ilkesiyle tanınır. Bu yasaya göre her arz kendi talebini yaratır. Böylece bunalımı talepteki genel bir yetersizliğe değil, kimi piyasalarda geçici olarak aşırı üretim varken kimilerinde eksik üretim olmasına bağlıdır. Bu dengesizlik fazla üretimi olan malın üreticileri, üretimlerini tüketici talep miktarına göre düzenleyeceğinden kısa sürede ortadan kalkmaktadır. Say'ın bu yasası, kapitalist sistemi, kendi kendine düzenleyen ve dengeleyen bir sistem olarak kabul etmektedir. Say girişimci ile kapitalist kavramları arasında ayrımı ortaya koyan ilk önemli ekonomisttir
Pierre-Joseph Proudhon
(1809-1865). — Fransız yazar ve iktisatçısı. Küçük-burjuva sosyalizminin klasik temsilcisi. Bir yoksul köylünün oğlu olan Proudhon, Paris'te, Marsilya'da ve başka kentlerde düzeltmen olarak çalıştı. Bir süre Besançon'da bir basımevi yönetti.
Mülkiyet Nedir?'ı yazmıştır; bu kitap, 1840'ta yayınlanır ve içinde şu ünlü tümce vardır: "Mülkiyet, hırsızlıktır." 1846'da yayınlanan Ekonomik Çelişkiler ve Sefaletin Felsefesi'ne, Marx, Felsefenin Sefaleti ile karşılık vermiştir. Proudhon, aynı zamanda, Fransız sosyalist işçi hareketi üzerinde derin bir etki yaratan İşçi Sınıfının Siyasal Yeteneği'ni (1851) yazmıştır.
Son tahlilde, bir küçük-burjuva ütopyacısıdır, kanıtlarından hiçbiri, Marx'ın eleştirisi karşısında tutunamamıştır ve gericilik, onunla, sık sık övünebilmiştir. 1848 Devriminin ertesinde kurucu meclis üyeliğine atanmıştır. 2 Aralık 1851 Hükümet Darbesi sırasında da sosyal adaletin zaferini sağlamak için Louis-Napoleon'a güvenmiştir
|