Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21, ss. 557-567.
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1)
STEPHEN HİRKENSTEİN* İLE IBN ARABÎ SOCIETY (İBN ARABİ
TOPLULUĞU) HAKKINDA SÖYLEŞİ
Hazırlayan: Ethem CEBECİOĞLU **
Kendinizi ve İbn Arabî Topluluğu (Ibn Arabi Society)’nu tanıtır mısınız?
Topluluk dergisinin editörüyüm. 1984’ten beri her yıl yayımlanan bu derginin
ilk yayımı 1974’te olmuştur. Şu an dergiyi iki yılda bir yayımlıyoruz. İlk
başladığında İngilizce çok az kaynak mevcuttu. Şu sıralar 40. sayıdayız. Yayımlanabilecek
kaynaklar günden güne büyüyor. İngilizce yayımlar diğerlerinden
üç kat daha fazladır. Bu topluluktaki bir görevimdir.
Diğer görevim ise topluluktaki arşiv projesidir. Dijital arşiv, İbn Arabî’nin
ve Sadreddin Konevî’nin en iyi elyazma eserlerini. En iyi elyazma eserlerin %
95’i Türkiye’de bulunmaktadır. İbn Arabî’nin kendi eliyle yazdığı 14 eser bu
orana dahildir. Çok sıradışı bir hadisedir. Mesela, Celaleddin Rumî ile kıyas
edecek olursak, Rumî’nin kaç eseri elde mevcuttur? Sıfır. Veya Abdulkadir
Geylanî ile kıyas edecek olursak, sıfır. Büyük Tasavvuf üstadlarının birçoğu
için bu cevap sıfırdır. Bu ondört elyazmasının yanında İbn Arabî’nin yaşadığı
dönemde yazılmış ve İbn Arabî’nin imzasını taşıyan yaklaşık 60 ya da 70 elyazması
vardır. Çok sıradışı ve çok önemlidir. Diğer taraftan sonraki elyazmalarından
basılmış yayımlar ve tercümeler mevcuttur. Dolayısıyla, İbn Arabî’ye
ait gerçek eserlerin üretilmesine önemli ölçüde ihtiyaç duyulmaktadır. Bu işler
şu anda bazı akademisyenler tarafından aşama aşama yapılmaktadır. Mesela
bu akademisyenlerin bir veya ikisi Türkiye’de, ikisi Arap ülkelerinde, Fransa’da,
İngiltere’de, Amerika’da, İspanya’da ve diğer bazı ülkelerdendir. Bu işlerin
çoğu batıda yapılmaktadır. Bu arşivleme projesi 5-6 yıldır sürdürülmektedir.
Bu proje için ilk olarak en iyi elyazmaları toplanır sonra akademisyenlere
yazıya yapabilecek en uygun ekler için müsaade edilir ki diğer dillere tercüme
* Stephen Hirkenstein,
** Prof. Dr., Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi
558 | Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
edilsin. Özellikle İngilizce’ye çünkü dünya dili.
Ne çeşit ekler yapılabilir?
Tahkike yönelik eklerdir. Bu elyazmalarını sadece toplamak değil onları
kıyaslamak da en iyi metni elde etmek için yapılır. Bu işlemler için bizden iki
kişi Türkiye’ye düzenli olarak gelir ve kütüphanelerde araştırma yaparlar. Bazen
bulduğumuz yeni eserler daha önce bilinmeyen eserlerden olabiliyor. Ancak
genellikle farklı mekânlarda parçaları bulunan bir eseri birleştirme işlemleri
hasıl oluyor. Mesela bazı metinler Konya’da, bazıları İstanbul, Manisa ve Ankara’dan
çıkıyor. Dolayısıyla biz bu metinleri kıyaslayarak orijinal olup olmadıklarını
anlıyoruz.
Bu değerlendirmede temel kriterleriniz nelerdir?
Kriter bulunmaktadır. İlk olarak onun döneminde yazılıp yazılmadığı ve
İbn Arabî tarafından “evet benim eserimdir” diye tasdik edilip edilmediğine
bakılır.
İkinci olarak metin aslından kopya ise ve aslında şu tarihlerde ve şu kişilerin
hazır bulunduğu mecliste çoğaltılmıştır diye not düşülmüşse orijinal olarak
addedilir. Ve bu sonuçlar İbn Arabî’nin otobiyografisi ve eserlerinin adlarını
sunduğu liste ile mukayese edilir. Bu işlemlerdeki zorluk, bu kitapların çoğunun
mevcut olmamasıdır. Bazen aynı başlıklı bir metin buluyoruz ve insanları
bu başlıktan dolayı İbn Arabî’nin metni olduğunu söylüyorlar. Bu ilmin bazı
haricî kriterleri olduğu gibi dahilî kriterleri de bulunmaktadır. Çünkü, İbn Arabî’nin
kendine ait kesinliği olan bir vasfı bulunmaktadır ki onun taklidi kolay
değildir. Tabii haklısınız İbn Arabî’ye ait olmayan ancak İbn Arabî isimli birçok
eser bulunmaktadır. Kesinlikle İbn Arabî’ye ait olan eserler, ait olma ihtimali
olan eserler ve kesinlikle İbn Arabî’ye ait olmayan eserler olmak üzere sınıflandırma
yapmak söz konusu arşivleme projemizin bir parçasıdır. Biz şu an bu
projenin ilk safhasını tamamlamak üzereyiz.
İbn Arabî Topluluğundaki bu çalışmalarınız haricinde ne yaparsınız?
Benim “Anka” isminde, İbn Arabî eserlerine referans olabilecek bir
yayımevi şirketim var. İbn Arabî metinlerinin, çalışma ve yazılarının tercümelerini
ve eklerini yayımlamaya çalışıyoruz. Mesela geçen sene, İngilizce baskısı
olmayan namaz ve itaat ile ilgili erken dönemde kısa olarak kaleme alınmış
tercüme ve ekleri iki ayrı kitap olarak İngilizce yayımladık. Yani bu tür çalışmaları
senede iki ya da üç metnin kitap olarak yayımlanması olarak sürdürüyoruz.
Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi | 559
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
Bu kitabevi vesilesiyle Endülüs ve Anadolu’daki İbn Arabî’nin ayak izlerini
çerçeveliyoruz. Mesela İbn Arabî Endülüs’teki dolaştığı yerler ve tanıdığı
kişiler hakkında çok şey açıklamış ve bu kişilerin kıssalarını anlatmıştır. Dolayısıyla
bizler Kordoba gibi kesin hadiselerin bilinen mekânlarına bir seyahat
düzenliyoruz. Yerinde yaşanmış hadiseleri okuyor ve münazara ediyoruz.
Grarada’ya gidip aynı şeyleri yapıyor ve bu farklı mekânlarda varlığını devam
ettiren binaları geziyor ve onun ziyaret ettiği yerlerdeki hisleri yaşamaya çalışıyoruz.
Bu tür faaliyetlerin bütçesi nasıl karşılanıyor? Sizin için sorun olmayabilir
çünkü gelir getiren bir yayımeviniz var.
Yayımevimden herhangi bir gelirim olmamaktadır. Bu işleri herhangi bir
gelir amacıyla değil, “Bereket” amacıyla yapıyorum.
İbn Arabî ve Mevlânâ mukayesesinde bulunacak olursak ne tür benzerlikler
ve farklılıklar görüyorsunuz?
Öncelikle Rumî ve İbn Arabî yüce makamlara ulaşmış şahsiyetlere baktığımızda
hepimiz nasıl böyle olduklarını anlamak istiyoruz. Neden etkilendiler?
Üstadları kimlerdi? Ancak her birimiz emsalsiz varlıklarız. Eğer sen benim 10
yıllık üstadım olarak, bana bir şeyler öğretsen bile ben senden hâlâ tamamen
farklı olurum. Gerçek bir insan olursam, senden öğrendiğim şeyler benim telakki
ettiğim şeylerden ibaret olur. Dolayısıyla kişileri mukayese etmek gerçekten
çok zor bir iştir. Mesela bu kişi Platoncu bir görüşten gelmektedir diyebiliriz
ve buna dair izleri eserlerinde görebiliriz. Bizler bilgileri çevremizden ve
karşılaştığımız insanlardan alarak içselleştiririz. Ancak, gerçek kişi (kendini
gerçekleştirmiş kişi) hakikatlerle münasebet halinde ve hakikatlerin içinde bulunur.
Dolayısıyla bir okyanus olarak tanımlayabileceğimiz Rumî ve başka bir
okyanus İbn Arabî hakkında konuşacağımız zaman bu iki şahsiyet arasında bir
münasebet söz konusu olur. Bu münasebet fiziksel midir? Sizin de bildiğiniz
gibi meşhur bir kıssa vardır. İbn Arabî, Malatya ve Konya’da olabilir, Rumî ve
babasıyla karşılaşır. İbn Arabî onlar ayrılırken şu cümleyi zikreder: “Ne kadar
ilginçtir ki, okyanus denizi takip ediyor.” Belki hakiki bir hadise belki de bir
söylenti bilemiyoruz. Önemli olan onun doğru olup olmaması değil, kıssanın
temsil ettiği betimleme önemlidir. Bu sempozyum (Mevlânâ Sempozyumu,
İstanbul) hakikaten benim için Rumî’yi bir kez daha okuma vesilesi olduğu için
çok önemlidir. Çünkü, İbn Arabî’yi çalışmaya başladığım uzun yıllar boyunca
okuyamamıştım. Dolayısıyla şu fikirde çok net bir sonuca vardım. Rumî’yi anlamak
için İbn Arabî’yi de anlamalısın. Çünkü İbn Arabî okurken Rumî en de560
| Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
rinlerde görülüyor ve kişiyi hayrete düşürüyor. Buradan iki şahsiyet için bir
ilişkiden söz edebilir miyiz? Evet bizim açımızdan söz edebiliriz. Çünkü her
ikisi de aynı şeyleri öğretiyor ve bu öğretim biçimleri ve usûlleri bir husus haricinde
tamamen farklı. İbn Arabî’nin formulasyonu birbirine yardımcı değildir.
Mesela bir yazısındaki beyanının tamamen tersi bir beyanı başka bir yazıda
görebilirsiniz. Böylelikle İbn Arabî’ye yaklaşımımızda daha esnek olmamız
gerekir. Rumî aynı şeyi hikayelerle yapar. Bedevî ile zevcesini tartıştırır. Bedevî
tarafında olur, sonra zevcesinin tarafında olur, sonra tekrar Bedevînin tarafına
geçer ve tekrar zevcesinin. Sürekli bir hareket ve açıda değişiklik söz konusu
olur. Bu çok önemli bir metodolojidir. Bir doğru veya bir yanlışa saplanmamak.
Bu metod Cüneyd-i Bağdadî’nin şu sözünü ispatlayan bir araçtır. “Suyun rengi
içinde bulunduğu suların rengidir.” Böylelikle inançlarda devamlı değişmeyi
görür ve aynı şeyin hakikatle ilgili olarak bir açıdan doğru diğer açıdan doğru
olmadığını görürüz.
Onların nasıl ders verdiklerine dair daha açık bir örneği bilindik bir kıssa
üzerinden verebiliriz. Aslının Gazâlî’de bulunduğu bu kıssa belki daha eskidir:
Bir kral dünyadaki en iyi ressamları okuyor. Yunanlılar ve Çinlilerden iki gruba
iki duvar veriyor ve aralarını perde ile kapatıyor. Çinliler sanatlarının en zengin
renk ve desenleriyle duvarı boyarlarken, Yunanlılar sadece duvarı parlatıyor.
(Gazâlî’de Çinliler ile Yunanlılar tam tersi rolü oynuyor olarak anlatılıyor.
3 Cilt “Kalbin Acayip Halleri”) Perde kaldırıldığında Çinli ressamların boyadıkları
duvarın tamamı daha parlak bir biçimde Yunanlıların duvarına yansıyor.
Aynı kıssayı İbn Arabî bir ressam ve bir beyaz adam olarak anlatıyor. İki
birey. Beyaz adam krala ne yaptığını anlatıyor. Cilaladığı duvarı göstererek
“Sadece karşı duvara resmedilmiş resmi değil içinde resmedilmiş kendini de
görüyorsun” diyor. Bunu yapma sebebim içinde bulunan sadece sen değil
âlemdeki her şeyin olduğunu kanıtlamaktır. “Eğer kişiliğinin aynasını parlatabilirsen
tüm âlemi yansıtırsın” diyor. Hem Gazâlî, hem İbn Arabî, hem de Rumî’de
filozofların ve sûfilerin farkları görülür. Çünkü onlar kalbi parlatmaya
odaklanmışlardır. İbn Arabî bu aşamada bir adım ileri giderek kalbi parlattığında
ne gördüğünü anlatmıştır. Kalbi parlatan kişinin sadece tüm âlemi değil,
aynı zamanda kendini de gördüğünü söylemiştir.
Bahsettiğiniz dahilî ve haricî görüşler nelerdir?
İbn Arabî’nin Rumî’den daha sarih (açık) olduğu bir açıdan söylenebilirken,
başka açılardan Rumî’nin Arabî’den daha sarih olduğu söylenebilir.
Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi | 561
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
Tekrar İbn Arabî Topluluğuna dönecek olursak; topluluğa üyelik için bir
aidat gereklidir. Üye olanlar nelerden istifade edebilirler, bu aidat karşılığında?
Şu sırada öğrencilerden yıllık 20 pound civarında aldığımız bu aidatların
haricinde topluluğun bir malî geliri bulunmamaktadır. Üyeler iki senede bir
yayımlanan dergimizden kopya alabiliyorlar. Oxford ve Amerika’da düzenlenen
sempozyumlara indirimli katılabilirler. Yıllık genel toplantımıza aynı şekilde
katılabilirler. Zaten sempozyumlar herkese açıkken genel toplantı sadece
üyelere açıktır. Toplulukta çalışan arkadaşlar çok demokratik yollarla kendi
yöntemini seçerler. Oxford’ta olan bu genel kurulda herkes teklif sunabilirler.
Bununla birlikte senede iki ya da üç defa yayımlanan gazetemiz dünya çapında
değişen ve gelişen konuları içerir. Çok anlaşılabilir bir web sayfamız vardır.
Dergimizde yayımlanan makalelere ve birçok indirilebilir materyallere ve sempozyumdaki
konuşmaların ses kayıtlarına web sayfamızdan ulaşabiliriz.
Gazâlî’nin Rumî’de etkileri var mıdır? Ne düşünürsünüz? Varsa Rumî’nin
bundan bahsetmemesini nasıl yorumlarsınız?
Tabii ki. Rumî Gazâlî’yi çok iyi anlamıştı. Gazâlî’den bahsetmemesinin
sebebi ise bunu yapmak zorunda değildi.
Rumî’nin yaşadığı dönemde Gazâlî genellikle bir mütekellim olarak telakki
ediliyordu. Bundan dolayı Rumî tarafından ismi zikredilmemiş olabilir mi?
Aslında bu konuda uzman değilim ama benim izlenimim, Gazâlî’nin sıradan
bir ilim adamı olmadığı ve önemli bir sûfi olduğu yönündedir. Bu yüzden
yaptığı şeylerin çok etkili olmuş olmasıdır. Ancak Rumî ve Gazâlî birbirlerinden
tamamen farklılar. Yaşadıkları zaman ve mekân farklı. Biri Konya’da diğeri
Bağdat’ta (29:03) Bağdat çok uzun bir tarihi olan bir şehir. Gazâlî’nin bu tarihten
kaynaklanan birçok çalışması var. Ancak, Konya’da böyle bir tarih söz konusu
değil. Selçuklular yeni yerleşmişler. Yunanlılar ve farklı milletten insanlar
vardı Konya’da. İslâmiyet’in kabî olmadı. Bu Konya toplumda önemli bir avantajdır.
Yeni bir şeyler yapma hususunda önemli bir avantajdır. Eğer arkanızda
500 yıllık bir birikim varsa bazı yenilikleri yaparken dikkatli olmalısındır.
Yeni bir sayfa gibi.
Kesinlikle
İbn Arabî Topluluğu’nda müslüman olmayan araştırmacılar da var. Bu kişilerin
araştırma sonuçları da kısmen İbn Arabî’yi tanımada bir etkisi oluyor.
562 | Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
Kur’an‐ı Kerim ve Hadis‐i Şerifi temel almış İbn Arabî’nin eserlerini müslüman
olmayanların yanlış anlama ihtimalleri var mıdır?
İbn Arabî’nin yazılarına birçok yönden bakılabilinir. Bir müslüman olarak,
bir akademisyen olarak, bir mistik kişi olarak. Tümü meşrudur ancak birbirlerini
dışlamazlar. Dolayısıyla sorumuz “Batı’da neden İbn Arabî ve Rumî araştırılır?”
olması gerekir. “Neden bu kadar önem görürler?” Benim şahsî kanaatim,
onların sizi ve beni direkt olarak insanın merkezine konuşmalarıdır. Bir erkek,
bir hıristiyan, batıdan veya doğudan birisi olarak konuşmazlar. Bu çok önemlidir.
Bu İslâm’ı dışarıda bırakmak anlamına gelmez. Bu insan evrenselliğinin
merkezî bir parçasıdır. Mesela İbn Arabî’nin müslümanlara konuştuğu söylenirse
aynı zamanda humaniti gözüyle bakan bir grubu dışlamış olunur. Dolayısıyla
İbn Arabî’de herkesin kendi istediği yönden yaklaşacağı bir model bulunduğundan
dolayı onları bir hücreye hapsetmemek lazım.
Kendi yayımlanan kitaplarınız ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
7-8 yıl önce “Unlimited Mercifull” (Sonsuz Merhametli) adlı kitabımı yayımladım.
İbn Arabî’nin ruhanî hayatını ve düşüncelerini içeriyor. Kitabın adı
İbn Arabî’nin kendisinden sunduğu şeyin bir tarifidir. Arapçası Arabî’nin de
kullandığı şu ifadeye tekabül eder: “Rahiymen Mutlagan” Mutlak (Kesin) Merhametli,
Mutlak Rahim. İngilizce’ye çevirmekte çok zorlandığım bir kelime
içerisinde birçok çağrışımları bulunmaktadır. Bu kitabı yazmadaki gayem, İbn
Arabî’nin yaşantısının düşünceleri gibi nasıl bir öğretim olduğunu göstermekti.
O kendisiyle veya düşünceleriyle ilgili bir hikaye anlattığında, “Bana bakın ne
kadar önemli şeyler yazıyorum” biçiminde değil. “Bu okuyucu için öğretici bir
hikayedir” ruhaniyetinde yazıyor. Birçok örnek mevcuttur. Mesela ilk üstadı
Oryanî ile karşılaştığında “Oryanî zikir adamıdır” demiştir. İbn Arabî’nin daha
önce bir üstadı olmamıştır. Onunla buluşmaya gittiğinde “Oryanî bir ruhun
ihtiyacını bilir” demiştir. Oryanî Arabî’ye “Hak yolunu izlemeye gerçekten
azmettin mi?” diye sorduğunda Arabî “Kul azmedebilir ancak olduracak olan
Allah’tır.” cevabını vermiştir. Bunun üzerine üstadı “Kapıyı kapat” Arapça
orijinali “faddal bâb”, “agta elesbâb” “Sebepleri kes!” Yani, meylini kökten kes.
Bu, tüm ikincil yolları kapat. Tüm ilişkileri kes. “ve Canib el-Vehhab” O (cc)
verirse hesapsızca verir. İlâhilik yön buradadır. Eğer O (cc) “Vehhab” ise karşılık
beklenmeden her şey verilir. “Yetekellemuke min duni hicap” O seninle
perdesiz konuşur. Bu konuşma Arabî’nin ilk üstadıyla yaptığı konuşmadır.
Arabî daha sonra şunu söyler: “Bu tavsiyeleri nurlanmaya kadar tatbik ettim.”
Bu ne demektir? Eğer kâmil bir insan olmak istiyorsan bu senin bilmen icab
eden şeylerin tamamıdır. Tabii bir kişi bunu epizot (olay) olarak açıklayabilir.
Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi | 563
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
Ancak bu bir öğretici hikayedir. Bir biyografi değildir. Bunun gibi tüm hikayeleri,
karşılaştığı insanlar, gittiği yerler, düşünceleri bir öğretimdir. Yeni kitabımda
İbn Arabî için şunu göstermeye çalıştım: Hayatı, öğretilerinin aynasıdır;
öğretileri hayatının aynasıdır.
“Vahdet‐i Vücût” İbn Arabî’den sonra Sadreddin Konevî tarafından kavramlaştırılmış.
İbn Arabî’de nasıl görüyorsunuz?
Vahdet-i Vücût ile ilgili en önemli şey İbn Teymiye’nin de gerçekten onu
kullanmış olmasıdır. İbn Teymiye beğenmediği bir şeyi tanımlamak için kullanmıştır.
Ama onun beğenmediği şeyler, İbn Arabî’nin de beğenmediği şeylerdi.
Çok acayib bir durum.
Vahdet-i Vücûtla ilgili çok önemli nokta var. Ancak bana göre, en önemlisi
İbn Arabî’nin bununla ilgilenmemiş olmasıdır. İbn Arabî ve Sadreddin Konevî
insanın mükemmelliğiyle ilgilenmişlerdir. İnsanoğlunun kemalâta ulaşabilme
kabiliyetleriyle ilgilenmişler. Gerekli olan budur. Sadece bu kemalâta ulaşma
aşamasının sonuna varmış kâmil insanlar bilebilir Vahdet-i Vücût’un hakikatini.
Bunun haricindeki her şey çerçöpten ibaret, tüm tartışmalar boş laftır. Hakikati
hakkında bilmediğimiz Vahdet-i Vücût hakkında nasıl konuşabiliriz?
Dolayısıyla benim için üzerinde konuşulacak kadar ilginç değildir. Vahdet-i
Vücût ile ilgili söyleyeceğim başka bir şey var. “Neden daha sonra (İbn Arabî’den)
önemli bir hale gelmiştir? “Şu an için bir öğreti veya bir referans noktasına
gelmesi için önemli olan şey nedir? gibi soruların cevabını bulmak tarihsel
açıdan daha faydalı olabilir. Mesela; şu anda üniversitede çok farklı konular
çalışılır, ancak tabii bir dil bulunmaz. Bilim, din, ahlâk hakkında aynı dilde
konuşmamıza imkân sağlayan bir lugat bulunmamaktadır. Bilim adamlarının
lugati, sanatçıların lugatından farklıdır. Dolayısıyla aynı dili konuşmak oldukça
güçleşir. Bana göre bahsettiğim bu doğal lugatın gelişimi İbn Arabî ile olur.
Çünkü, kendisi bilgiyi, hikmeti ve bunların metodolojilerini kapsayan tek bir
yelpaze sunar. Böylelikle anlattıkları kesin anlaşılır değildir, ancak anlattıkları
şeylerin hangi düzeyde olduğu bellidir. Mesela bilimsel bir metodoloji olan
“gözlem”den bahsedersek gözlem bilgisi, entelektüel bilgi veya keşif bilgisiyle
aynı değildir. Bunların hepsini göz önünde bulundurarak düşündüğümüz vakit
içtenlikle inanıyorum ki, insanlığın doğal lugat olarak, yavaş yavaş gelecekte
tercih edeceği dil Arabî’nin dili olacak. Yani bilginin bir çeşit küreselleşmesi
olacak.
Peki bu oluşumu Vahdet‐i Vücût ile nasıl bağlayabiliriz?
Vahdet-i Vücût İbn Arabî öğretisinin bir stenografisi (sembolik harfler ile
564 | Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
çok hızlı yazma sanatı) gibidir. Bu ne anlama gelir? Varlığın birliği. Ancak bu,
sadece “Allah birdir!” demek anlamına gelmez. Bundan daha fazla bir mânâ
ihtiva eder. Allah sonsuz olarak birdir. Çünkü O her tecellinin olduğu yerde
Bir’dir.
Yani İbn Arabî hakikati ve kavramları birbirine uydurmuştur. Çok postmodern
değil mi?
İbn Arabî’de genel olarak şerh edilmiş ve anlaşılmış noktalardan kendinize
ait ve farklı bir nokta oldu mu? Olduysa bizimle paylaşır mısınız?
Birçok. Mesela İbn Arabî bir kıssasında üç çeşit kardeşlikten bahseder. Miraç
hususundaki bir kıssasında; filozoflar ve dervişler bulunmaktadır. Beraberce
7 kat cennete yolculuk yaparlar. Cennetin 7. katına ulaştıklarında filozoflar
Satürn gezegenindeki küçük bir odaya yerleşirler. Bu oda onların nefisleridir.
Onlara bu sizin gidebileceğiniz en uzak nokta denir. Karanlık, ıssız ve perişan.
Yani ruhaniyetlerindeki yolculuklarında ulaşabilecekleri son nokta. Dervişler
ise orada Hz.İbrahim (a.s) tarafından çok sıcak karşılanırlar. Hz.İbrahim onlardan
birine filozofları göstererek sorar: “Beraberindeki şu adamlar kimlerdir?”
Derviş: “Onlar benim kardeşlerim” der.
Hz.İbrahim: “Kan kardeşlerin mi? Süt kardeşlerin mi?” diye sorar.
Derviş: Hayır onlar benim “Su kardeşlerim” der.
Açıklayalım. Kan kardeşi bir ırk, bir aileden fiziksel olarak gelen kardeştir.
Su kardeşliği. Hz.Adem’den gelen herkesin kardeşliği gibidir. Bizim yaratılışımız
su ve topraktandır. Bu farklı bir şey ama Hz.Adem’in çocukları arasında
cennet ve cehennem ehli vardır. Yani suda iki çeşit vardır. Mutlu ve mutsuzlar,
mübarek olanlar ve olmayanlar gibi. Gelelim süt kardeşliğine. Süt nedir? Mesela,
sütü hayal ettiğimizde sütün ne olduğunu bilir miyiz? Süt irfandır. Süt seviyesine
gelindiğinde insanlar arası farkı ne oluşturur? Yani bilgi seviyesinde. Bir
açıdan fark yoktur. Çünkü hepimiz aynı şeyden içmişizdir. Ancak kimileri
diğerine göre fazla içmiştir. Diğer açıdan fark budur (içilen sütün miktarı). İnsan;
beden, nefis ve ruh olmak üzere üç seviyeden ibarettir. Ruhsal olarak süt
içersen diğer ruh seviyesinde süt içenleri tanımaya başlarsın. İbrahim’in kardeşini
tanıyıp diğerlerini tanımaması gibi. Bu noktada Türklük ve İngilizlik bitiyor.
Tüm insanoğlu için.
Peki bu kıssada su ile nefis arasında bir ilişki mevcut mu?
Bizler bir nefisten yaratıldık ki o Adem (a.s)dır. Adem ise balçık ve sudandır.
İşte bu su seviyesidir.
Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi | 565
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
Peki sizce bu kıssaya göre İbn Arabî’nin fark ettiği bu noktayı Hz.İbrahim(s)
neden fark edememiştir?
Çünkü bilginin kaynağı farklı. Bu bilgi Adem(s)’a ait bir bilgiydi. İbrahim(s)
ise kalp ilimlerine vakıftır. İbn Arabî burada sadece kıssayı nakleder. Bunlarla
ilgili değildir. Onun ilgisi süt kardeşliğindedir. Bu da Rahmetten gelir. Rahmet
terk edilirse nereye gidilir?
Hikayenin sonunda filozoflar İslâm’ı kabul etmek isterler. Ancak İbrahim(
s): “Burada mı?” diye sorarak en başa dönmeleri ve inanarak gelmeleri gerektiğini
söyler. Evet! Bu kıssa Rumî’nin kıssaları gibi çok net ve ibret verici bir
kıssa. Yani kardeşliğin üç çeşidi, Futuhât-ı Mekkiye’de 20 satırda anlatılmıştır.
Sadece 20 satır. Bu benim için çok önemli bir kıssadır. Buradan çok şey anlarım.
Bilgiye nasıl ulaşılacağını anlarım.
Konuşmalarınızdan pratik mânâda da Sûfizmi yaşadığınızı çıkartıyorum.
Lütfen yanlışsam düzeltin. Bunun üzerine soru sormak istiyorum. Adı hangi tarikat
ismi olursa olsun önemli değil, yolda olmak, olmaya nisbeten İbn Arabî’yi
daha iyi anlamanıza herhangi bir katkıda bulunuyor mu?
İbn Arabî öğretisinin arkasında (altında) durulmadıkça anlaşılmaz. Bu
duruş sergilenmezse ne anlayabilirsiniz? Mümkün değildir. Yani, bir şeyler
anlaşılır belki bu şeyler sizin yavaş yavaş değişmenize de vesile olabilir. Ancak
onu anlamak için kalbi açmaktan başka yol yoktur.
Sizce bu yol karanlık bir orman gibiyse, geleneksel tasavvufta resmedilen
bir mürşidle mi olur? Yoksa kişinin kalbi kendisinin mürşidi mi olur?
Birinci sınıfa gittiğimizde anlamadığımız ve bilmediğimiz şeyleri öğrendiğimiz
bir hocamız olur. 2. sınıfa gittiğimizde farklı konuları öğrenirsiniz. Üniversiteye
gittiğinizde bir hocanız olmaz. Sana kaynaklar sunulur. Senin yapman
gereken o kaynakları anlamandır. Şeyh ve mürid arasında derece farkı
vardır. Ancak kaç tane gerçek şeyh tanıyorsunuz hayatınızda?
Esasen bir tanesinden eminim ama diğerlerini bilmiyorum.
Çünkü bu sadece akılla bilinmiyor. Elindeki bu materyalleri nasıl okuyacağını
bilirsen, öğrencilikte olduğu gibi yeni şeyler öğrenebilir ve keşfedebilirsin.
Okumayı bilirsen. Bazıları bunu bilir. Yani çalışmayı ve okumayı. Hepimiz
sürekli kendimize dair bir şeyler buluruz. Mesela öldüğümüz zaman insanların
ne dediğini duyamaz hale gelirsek ve birisi “kulağındaki tıpacı çıkart” diye
yazdığı bir kağıdı bize verirse o kağıttan okuduklarımız, tıpacı çıkarttıktan sonra
duyduklarımız gibi olur mu? Okuduklarımız ve yaptıklarımız aynı değildir.
566 | Stephen Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
Kulaklardaki tıpaç ne? Kulağım nerede? Bir gün bu tıkacı ortadan kaldırırsak
duymaya başlarız. Bu sadece senin yapabileceğin bir iştir. Başkalarının değil.
Yol gösterici şeylere gelince. Biri de insan bu yolu gösterebilir. Hatta sokaktaki
bir dilenci bile öğretmenin olabilir, ancak biz duyabilirsek. Öğrenmenin
birçok formu vardır.
Peki bu duymaya vesile olan kalbi nasıl temizleriz?
Geleneksel olarak kalbin temizlenmesinde dört şey gereklidir. Birisi sükuttur.
Kalbin ve dilin sükuta erişmesidir. İkincisi halvettir. Günümüzde çoğumuz
yıkıma uğramış benlikleriz. Arkadaşlarımızla olmayı çok seviyoruz. Dolayısıyla
tefekküre ve bilincimize ineceğimiz yalnızlıklarımız olmuyor. Hiç kimsenin
olmadığı bir yerde tek başına yürümek bile bir çeşit halvettir. Bu kalbin halvetidir.
Üçüncüsü açlıktır. Bilirsiniz Ramazan’da oruç tutarız, haftanın belli günlerinde
oruç tutarız. Bu fiziksel açlıktır. Bir de ruhsal gelişim için gerekli olan
riyazat da diğer araçtır. Dördüncüsü yakarmadır. Uyanıklığımızı nasıl daimî
kılarız? Dün çok güzel bir kıssa duydum. Çok samimi bir derviş varmış. Günlerini
oruçla, halvetle, gecelerini ibadetle geçiren çok fakir bir derviş. Bir gün yolculuğu
esnasında çok dik bir yamaca gelmiş. Orada Rabbine açmış ve yalvarmış:
“Ya Rabbi, bu fakir kulun çok yorgun, bu yamaç bana çok zor geliyor. Bana
bir merkep nasip etsen de bu yamaçları onunla çıksam, insem.” Birden çalıların
arasından bir merkebin varlığını hisseden ve Rabbi Rahim’le şükranlarla
tam merkebin üzerine binecekken, silah ve bıçak taşıyan kaba bıyıklı bir harami
dervişi tehdit ederek öldürmek ister. Sonra fikrini değiştirir ve dervişe merkebini
taşıttırır. Derviş yamacın en üstüne çıktığında derviş eşeği yere koyar ve
tekrar yalvarır: “Ey Rabbim benim gibi cahil bir kulunun her istediğini niye
verirsin ki?”
Tekvin‐i Emir ile Teşri‐i Emir’i İbn Arabî’de nasıl anlıyorsunuz? Tekvin‐i
emir’in dışına kimse çıkamazsan teşri‐i emir’i insanlar çiğneyebiliyorlar. Bu konuda
ne diyebilirsiniz?
Kur’an-ı Kerim’de Allah(cc) âlemin yaradılışını “Biz yarattık” diye zikrederken,
insanın yaradılışını aynı şekilde zikretmez. İnsanın yaradılışında çamur,
el ve nefes vardır. Peki insanın yaradılışı diğer şeylerin yaradılışından
farklıdır, neden? İnsanın hakikati diğer mevcudatın hakikatinden farklıdır.
Mevcudat varlık göreviyle birlikte Hakk’ı zikreder ve bunun haricinde bir şey
yapmazlar. Ancak durum insanda farklıdır. Çünkü insandaki potansiyel ayna
sadece içini değil, her şeyi yansıtabilir. Bu potansiyelden dolayı Allah (C.C)’a
rücu (dönüş) ya doğa yoluyla olacak ya da yine O’nun vasıtasıyla olacak. İsteStephen
Hirkenstein ile Ibn Arabî Society (İbn Arabi Topluluğu) Hakkında Söyleşi | 567
Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21
sek de istemesek de hepimiz O’na döneceğiz. Hitler, Saddam Hüseyin, Tony
Blair, George Bush, Madonna... herkes. Bu dönüşte bir yüzleşme vardır. Bu
yüzleşmeyi yaşıyorken yapabilirsin. Ya da ölünce. Bu sizin seçeneğiniz. Bu hayat
bir hediyedir. Bu hayatın algılanması gerekir.
Rumî ve İbn Arabî gibi zatların yazılarındaki evrenselliği ilham ile açıklayacak
olursak; ilham nasıl kağıda dökülmüş olabilir?
Allahu Âlem. Bir şeyi söylemek istiyorum. İbn Arabî’nin eserlerini bir insan
hayatına sığmasının imkânsız olduğu şu an aşikârdır. Anlaşılması güç. |