Unutamadığım Şiirler

 

 

 

 

ADİLOŞ BEBENİN NİNNİSİ
Doğdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adiloş Bebem,
Hasta düşmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldır şimdi memeye,
Saldır da büyü...

Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü.

UY HAVAR!  

   Yangınlar,
   Kahpe fakları,
   Korku çığları
   Ve irin selleri, aç yırtıcılar,
   Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.
   Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!   
   Pusatsız, duldasız, üryan
   Bir cana bir de başa
   Seher vakti leylim - leylim
   Cellat nişangahlar aynasındasın.
   Oy sevmişem ben seni...

   Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!
   He canım...
   Çiçekdağı kıtlık, kıran,
   Gül açmaz, çağla dökmez.
   Vurur alnım şakına
   Vurur çakmaktaşı kayalarıyla
   Küfrünü, Medetsiz, Munzur.
   Şahmurat Suyu kan akar
   Ve ben şairim.

   Namus işçisiyim yani
   Yürek işçisi.
   Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,         
   Ne salkım bir bakış
   Resmin çekeyim,
   Ne kınsız bir rüzgar
   Mısra dökeyim.
   Oy sevmişem ben seni...

   Ve sen daha demincek,
   Yıllar da geçse demincek,
   Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,
   Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,
   Yaran derine gitmiş,
   Fitil tutmaz, bilirim.
   Ama hesap dağlarladır,
   Umut, dağlarla.

   Düşün, uzay çağında bir ayağımız,
   Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri
   Düşün, olasılık, atom fiziği
   Ve bizi biz eden amansız sevda,
   Atıp bir kıyıya iki zamanı
   Yarının çocukları, gülleri için,
   Koymuş postasını,
   Görmüş restini.
   He canım,
   Sen getir üstünü.

   Uy havar!
   Muhammed, İsa aşkına,
   Yattığın ranza aşkına,
   Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!     
   Benim de boş yanım hançer yalımı
   Ve zulamda kan - ter içinde asi,
   He desem, koparacak dizginlerini
   Yediveren gül kardeşi bir arzu
   Oy sevmişem ben seni...

 
                        Ahmed ARİF

 

Yokluğunda ne ateşleri hasretimle yaktım da
Bir seni yakamadım, beni yaktığın gibi
Çölde su, mahpusta gün, oruçta ekmek gibi bekledim seni
Sense araya korkular koydun.
Yasaklar koydun...
Şimdi nerdesin diye sakın sorma
Sen çağırdın da ben gelmedim mi?

Sen varken darılmazdım çiçeksiz baharlara,
Yağmurlu havalara...Bu kasvetli akşamlara
Sen varken
Bakıp içlenmezdim tren istasyonlarına
Otobüs duraklarına...
Sen varken ayrılanlara ağlamazdım...
Yıkılmazdım biten sevdaların ardından
Gidenlere küsmezdim
Kalanlara acımazdım...
Sen varken böyle üşümezdim-titremezdim
Masumdum, çocuklar gibi
Böyle delirmezdim-küfretmezdim...
Hele ölmeyi hiç düşünmezdim.
Şimdi soruyorum sana
Adı sevdaysa bu cehennemin
Sen yaktın da ben yanmadım mı?

Biliyorsun
Bütün acılarına 'yeşil ışık' yaktım olmadı
Bütün korkularına'arka çıktım'olmadı
Dağlara merdiven dayadım olmadı
Haziranda kar oldum yağdım avuçlarına olmadı
Sevdim olmadı -yandım olmadı-taptım olmadı
Artık benden pes
Bu aşkın biletini istediğin gibi kes
Nasılsa gidiyorsun
Biliyorum git...
Ama ardında
Ağlayan bir çift göz
Paramparça bir yürek
Ve yıkılmış bir dağ görmek istemiyosan
Çek silahını-daya sırtıma
Titrersem namerdim...
Sen vurdun da ben ölmedim mi
Ahmet Selçuk İlhan



GECİLMEZ
Bu kapıdan kol ve kanat kırılmadan geçilmez;

Esten,dosttan,sevgiliden ayrılmadan geçilmez.
İçeride bir has oda,yeri samur döşeli;
Bu odadan gelsin diye çağrılmadan geçilmez.
Eti zehir,yağı zehir,balı zehir dünyada,
Butun fani lezzetlere darılmadan geçilmez.
Varlık niçin,yokluk nasıl,yasamak ne,top yekun?
Akli yele salıverip çıldırmadan geçilmez.
Kayalık boğazlarda yon arayan bir gemi;
Usta kaptan kılavuza varılmadan geçilmez.
Ne okudun,ne öğrendin,ne bildinse berhava;
Yer çökmeden,gök iki sak yarılmadan geçilmez.
Geçitlerin,kilitlerin yalnız Onda şifresi;
İşte,işte o eteğe sarılmadan geçilmez!
NFK

Hayat bize mutlu olma şansı vermedi sevgili, 
biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz acısını acımız yaptık çünkü. 
Dünyanın öbür ucunda hiç tanımadığımız bir insanın göz yaşı  bile  içimizi parçaladı.
Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk... Yüreğimizin zayıflığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili... 
Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. 
Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili..
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek... 
Ve o vaz geçilmez sancılarını duyarak hayatın... 
Yılmaz Güney




Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum.
Eve ekmekle tuz götürmeyi;
Böyle havalarda unuttum.
Şiir yazma hastalığım;
Hep böyle havalarda nüksetti.
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan veli



YAŞAMAYA DAİR

 

1

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 
yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin, 
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
insanlar için ölebileceksin, 
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
hem de en güzel en gerçek şeyin 
yaşamak olduğunu bildiğin halde. 
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,  yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

 

2

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan, 
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 
en son ajans haberlerini. 
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için, 
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün 
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 
yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

 

3

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız, 
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
yani bu koskocaman dünyamız. 
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için... 
Nazım Hikmet Ran 

karlı kayın ormanı

-esra'ya-
karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
içimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
kayınların arasında
bir pencere, sarı sıcak.

ben ordan geçerken biri :
"amca, dese, gir içeri."
girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

eski takvim hesabıyle
bu sabah başadı bahar.
geri geldi memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını memet.

kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
dün gece on bir buçukta
ölmüş berut, tanışırdık.

bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

en acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
öleceğimizi bilip,
öleceğimizi mutlak.

memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
bayramoğlu, bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır moskova...

Nazım Hikmet Ran 

(14 mart 1956,
moskova, peredelinko)


 

Sen Vurdunda ben Ölmedim mi?

Ahmed Arif



 
 
 






 
toplam 71411 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol